“`html
Atari salonlarında jetonla oyun oynadığımız günlerden internet dönemine geçiş yaptığımız zamanlar, bugünün kırklı yaşlarındaki pek çok kişi için hatırlanması zor olmayan bir anı. 1997 yılında internet kafe deneyimimiz ve FIFA oyunuyla tanıştık. Daha sonra hız tutkusu ile Need For Speed oyununu keşfetmeye başladık. Sokaklarda hız yaparken, kendimizi polisten kaçarken düşünürken buluyorduk. Oyun sırasında navigasyon teknolojisinin geleceğine dair sohbetler etmişizdir. 2002 yılındaki FIFA serisini yarıda bıraktım; çünkü sahada uzaylıların futbolcu kaçırdığı bir hile beni bu tutkumdan kopardı. O dönemde klavye tuşları yıpranmıştı ve gerçek maçların rekabeti sona ermişti. Oyun endüstrisi, çocuklara internet üzerinden ulaşarak neredeyse dev bir ahtapot gibi yayıldı. Farklı kültürleri etkilemekle kalmadı, sokakları sessizleştirdi. Günümüzdeki çocuklar geleneksel oyunları, dokuz taş veya birdirbir gibi tanımıyor olsa da, sanal dünyalar yaratmakta ve dijital stratejiler geliştirebiliyorlar. Bu arada, milyonlarca ebeveyn de sanal oyunlarla bağımlı hale geldi; ancak genç nesil, şeker patlatma gibi farklı bir oyun dünyasında yer alıyor. Arada bir kuşak farkı olduğu aşikâr.
Çocuklara ulaşabilmenin yolu, onların oyun dünyalarını anlamaktan geçiyor. Bu dijital dünyanın sınırları ise her geçen gün daha da genişliyor. Türkiye’de bu devasa sektörde, çocukların gelişim süreçlerini etkileyen bir isim var: YouTuber Sertaç Güngör. Çocukların “Sertaç Abisi” olarak bilinen Güngör, heyecanla oyun konsolu ile birlikte çocuklarla zaman geçiriyor. İzleyici kitlesiyle kurduğu iletişim neticesinde, bu hafta ‘Bir Başka Mesele’de onunla çocukların dijital dünyası, oyun bağımlılığı ve eğitimin önemi üzerine kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik. Sertaç Güngör, ailelerin çocuklarıyla oyun oynamalarının ve alternatif etkinlikler sunmanın yanı sıra, dijital dünyadaki tehlikeleri önceden fark etmenin ne denli önemli olduğuna dikkat çekiyor.
Uzatmadan, sözü Sertaç Abiye bırakıyorum. Bu röportajın kaydını YouTube kanalında saat 10:00’da izleme fırsatınız olacak…
YouTuber’ların motivasyon kaynağı genellikle maddiyat. Bu nedenle tutarlı bir şekilde devam ediyorlar. Ancak YouTube’da kaliteli içerik oluşturmak isteyenler için başları dertte. Örneğin, Tung Tung Sahur adında çok tartışmalı bir karakter mevcut. Herkes bu karakter üzerine video çekerken, sen o videoyu paylaşmazsan ‘keşfet’ alanına düşmen zorlaşıyor. Dolayısıyla gelir kaygısı taşısan bile öncelikle niyetinin ne kadar samimi olduğunu sorgulaman gerekiyor. Ben, YouTube üzerinden aylık 3 milyon çocuğa ulaşabiliyorum; ancak bunu sağlamak son birkaç yılda mümkün oldu. İlk beş yılımda neredeyse göz ardı ediliyordum. Bazı içerik üreticileri, hızla başarıya ulaşmaya başlıyor çünkü sosyal çevreleri sayesinde destekleniyorlar.
“Bak, dostuma da abone olun,” diyorlar ve aniden büyümeye başlıyorlar. Ancak yeni başlayanların bu alana girmesi oldukça zorlaşıyor. Önceki içerik üreticileri, alan kapatmış oluyorlar. Böylelikle sektörde tekel oluşturmuş oluyorlar. İlk zamanlar arkadaşlık ilişkileri üzerinden gelişirken, şimdi daha profesyonel bir yapıya dönüşmüştür.
Kendi cami buluşmalarında din anlatmıyorum. Çocuklarla buluşarak YouTube, oyunlar, bağımlılık gibi konuları ele alıyorum. Pandemi dönemi benim kanalımın yükseldiği zamanlar oldu. Evde kaldığımız dönemde çocuklarla canlı yayınlar gerçekleştirdim. Çocuklar sürekli buluşma talebinde bulundular. Bir yer ayarlamak gerekirse, olmazsa olmazı cami seçmekteydik. Düşünürken Ayasofya aklıma geldi ve böylece ilk buluşmamızı orada yaptık. Diyanet Vakfı Başkanı İhsan Açık Hocamız da destekledi; kısa sürede bin çocuğun katıldığı büyük bir etkinlik gerçekleşti. Fark ettim ki, camide bu konular üzerinde rahatça konuşabiliyordum; YouTube ve oyunlar hakkında fikir alışverişinde bulunabiliyordum.
Birçok ebeveyn camiye girmiyor, dışarda bekliyor. Çocuklar ailelerini camiye kazandırma çabasında. Bir grup dışarıda beklerken, içeri girmesinde ısrar eden çocuklar oluyor. Cami, toplumun her kesiminden insanları bir araya getirmeye devam ediyor. Çeşitli buluşmalarda, çocuklara “İlk defa camiye gelen var mı?” sorusunu sorduğumda her zaman bir grup el kaldırıyor. “Baban hiç bayram namazına götürmedi mi?” dediğimde, “Hayır; babam da gitmiyor,” diye yanıt veriyorlar. Benim amacım, bu çocukların camide sevdikleri ile zaman geçirmesini sağlamak.
İlkokula kadar çocuğuna ekran vermeyen ailelerin hikayeleri de çokça karşıma çıkıyor. Ama okula başladığında, bağımlı hale gelmiş olabiliyor; çünkü etrafındaki arkadaşları oyun kültürü ile tanışmış durumda. Oluşan bağımlılık; çocuklar arasında dışlanma ve zorbalarla karşı karşıya kalma ihtimalini artırıyor. Çocuk bu durumda, burada olmak için oynamak zorunda olduğunu düşünüyor. Bağımlılık sonradan kazanılan bir alışkanlık durumunda mühim bir tehlike oluşturuyor; bu nedenle çocuklar için dengeyi sağlamak elzemdir.
“`